Büyü (Alm. Zauberei, Hexerei, Fr. Sorcellerie, sortilege, magie, İng. Magic, sorcery), maddî yâhut mânevî menfaat (fayda) sağlamayı veya zarar vermeyi hedef alan hukûken ve dînen meşrû sayılan yollar dışında bir takım kuvvetleri yönlendirmek için yapılan çeşitli gizli, garip işler.
Modern fen ilimleri, büyüyü kendi metodları icâbı olarak reddederler. Bu hâl, o ilimlerin sahâsına girmeyen ve metodlarıyla incelenemeyen şeylerin yok olduğu mânâsına gelmez. Ancak, konuları ve hüküm verme sâhalarının dışında olduğunu gösterir. Bu bakımdan büyü, daha pek çok şey gibi, modern bilimlerin sâhası dışında kalmakta veyâ varlığı yokluğu laboratuar teknikleriyle bugün için îzah ve ispat edilememektedir.
Diğer taraftan büyünün, hemen hemen insanlık târihi kadar eski bir geçmişi vardır. İlk defâ nerede ve nasıl çıktığı bilinmemekle beraber, eski çağlarda çok tanrılı bâtıl dinlere mensup insanlar tarafından, tanrılarla aralarındaki münâsebeti düzenlemek gâyesiyle büyü ismiyle anılan bâzı faaliyetlerin yapıldığı bilinmektedir. İnsanlar, böylelikle çeşitli tanrıların lütuf ve ihsanlarını üzerlerine çektiklerine inanırlardı. Büyüye târih boyunca bâzı insanlar daha başka maksatlarla başvurmuşlardır. Bunlarda insanların zaafları, diğer insanlarla olan münâsebetlerinde sağlamak istedikleri menfaat veya zararlar gâye edinilmiştir.
Semâvî dinler (Hak dinler), büyüyü yasaklamıştır. Bu arada, İslâmiyet de, kendinden önceki bütün dinleri neshetmiş, büyüyü (sihri) de yasaklamış ve çok çirkin bir iş olarak vasıflandırarak, Müslümanların büyü yapmaktan ve yaptırmaktan kesinlikle uzak durmalarını emretmiştir.
İslâm âlimlerinin eserlerinde büyü hakkında kısaca şu bilgiler verilmektedir:
“Allah-u Teâlâ, her şeyi bir sebep altında yaratmaktadır. Bu sebeplere iş yapabilecek tesir, kuvvet vermiştir. Bu kuvvetlere tabiât kuvvetleri, fizik, kimyâ, biyoloji kânunları denir. Bir iş yapmak, bir şeyi elde etmek için bu işin sebeplerine yapışılır. Meselâ, buğday elde etmek için tarla sürülür, ekilir, biçilir. Buna «âdet-i ilâhî» yâni «Allah-u teâlânın âdeti» denir. İnsanların bütün hareketleri, işleri Allah-u teâlânın âdeti içinde meydana gelmektedir. Ancak sevdiklerine ve seçtiklerine iyilik, ikrâm olmak için âdetini bozarak sebepsiz şeyler yaratır. Bunlardan, peygamberlerden zuhur edene, mûcize, evliyâdan görülene kerâmet ve sâlih müminde bulunanına firâset denir. Âdet dışı şeyler, Müslüman olmayanlardan ve sapıklardan ortaya çıkarsa, buna da istidrâc denir. Allah-u Teâlâ, mûcize, kerâmet, firâsetten râzıdır, beğenir. İstidrâc ve sâhiplerinden râzı değildir, onları beğenmez. Müslüman olmayanlardan ve sapıklardan âdet dışı olarak zuhur eden şeyler onlar için bir ihsân değil, âhiretteki azaplarını arttırıcı bir sebeptir.”
İşte herkesin bildiği bir sebep olmadan meydana gelen şeylerden bâzıları da büyü (sihir) ismiyle anılır.
Peygamber efendimize de büyü yapılmış ve büyünün tutması netîcesi hasta olmuşlardır. 40 gün sonra Allah-u Teâlâ tarafından “kul-e’ûzü” süreleri indirilerek bunları okuması emredilmiş ve büyü bozulmuştur. İslâm âlimleri buyurmuşlardır ki: “Sihrin tesiri katî değildir. İlâcın tesiri gibi olup, Allah-u Teâlâ isterse tesirini gösterir. Sihir yapan, istediğini elbette yapar diye inanmamalı ve böyle düşünmemelidir. Allah-u Teâlâ, takdir etmişse tesir edebilir diye düşünmelidir.”
Peygamber efendimiz buyuruyorlar ki:
Müslüman sihir yapamaz. Allah saklasın, îmânı gittikten sonra sihri tesir eder.
Cebrâil bana geldi. Kalk, namaz kıl ve duâ et! Bu gece Şâban’ın on beşinci gecesidir, dedi. Bu geceyi ihyâ edenleri Allah-u Teâlâ affeder. Yalnız, müşrikleri, büyücüleri, falcıları, hasisleri, alkollü içki içenleri, fâiz yiyenleri ve zinâ yapanları affetmez.(Hadis)
Kâhinlik yapan ve kâhine giden ve büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan, bizden değildir. Kur’ân-ı kerîme inanmamıştır. (Hadîs-i şerîf-Hadîkat-ün-Nediyye)
Müslüman büyü yapmaz. Allah saklasın îmânı gittikten sonra, büyüsü tesir eder. (Hadîs-i şerîf-İhyâ)
Fâtiha (Elhamdü), Âyet-el-Kürsî ve dört Kul, yedişer kere okunup hastaya üflenirse, bütün âfetler, dertler için, büyü ve nazar (göz değmesi) için iyi gelir. Tuz üzerine okunup, suda eritip içirmek de tecrübe edilmiştir. Dört Kul, Kâfirûn, İhlâs veMuavvizeteyn (Felak ve Nâs) sûreleridir. (Muhammed Osman Sâhib)
Büyü insanları hasta yapar. Sevgi veya muhabbetsizliğe sebep olur. Yâni cesede ve rûha tesir eder. Kadın ve çocuklara tesiri daha çoktur. Büyünün tesiri kesin değildir. İlâcın tesiri gibi olup, Allah-u Teâlâ isterse tesirini yaratır; istemezse, hiç tesir ettirmez. Büyücü istediğini elbette yapar, büyü muhakkak tesir eder diye inanmamalı, böyle düşünmemelidir. Böyle inanan kimsenin îmânı gider. Büyü, Allah-u Teâlâ takdir etmişse tesir edebilir, demelidir. (Abdülhakîm Arvâsî)