Napolyon’un bir generali emrindeki Fransız ordusuyla Almanya içlerine ilerlemektedir. Büyük ve güçlü Fransız ordusunu bir tepede gözlemler bir kaç soylu Alman askeri ve eratı. İçlerindeki en rütbeli olan Alman subayı yanındaki diğer soylu rütbeli askerlerle durum değerlendirmesi yapar. Sonra onlara hitaben;
-Bu orduyu şu boğazda oyalamak zorundayız. Esas ordumuz gelene kadar Fransızlar burayı geçmemeli. Aksi takdirde yenilgimiz kaçınılmaz. Bizim ordu geride… Şimdi kimler gönüllü olacak bu kutsal göreve?
Hemen bir Alman soylusu öne çıkar:
-Ben ve adamlarım göreve hazırız!
Duygusal bir vedalaşma yaşanır akabinde. Çünkü ölüm kaçınılmazdır artık bu bir avuç gönüllü için.
Diğerleri, Alman ordusunu bölgeye çabucak
getirmek için hareket ederler. Akabinde Fransızlar boğaza yüklenmeye
başlar. Alman subay ve yanındaki askerler kahramanca direnir. Bir hayli
oyalarlar onları. İki saat kadar sürer çarpışma. Alman subayı yalnız
kalmıştır artık. Arkadaşlarının hemen hepsi ölmüştür. O gene de
sığındığı bir kayanın ardından Fransızlara kurşun atar. Bu küçük ama
kuvvetli Alman direnişini gören Fransız general kızar, küplere biner.
Artık tek kalmış Alman’a bağırır:
-Teslim ol! Sen kurtaramazsın Almanya’yı. Artık Almanya yok!
Alman subayı cevap verir:
-Hayır! Ben varsam, Almanya da var!
… …
Napolyon, bu Alman’ın cesedine bir
değirmende rastgelir. Yaralı halde buraya sığınmış ve burda ölmüştür.
Hikayesini adamlarından dinler. Göğsündeki en değerli olan onur
madalyasını çıkarır ve yerde yatan Alman askerine kendi elleri ile
takar.