Yeraltında bir İstanbul

 

İstanbul´da Fatih ilçesinin altında dehlizler, mahzenler, sarnıçlar, ayazmalar, zindanlar ve yeraltı kiliseleri bulunuyor. Fatih´in altı kilometrelerce uzanan ve birbirine bağlı olan tünellerle kaplı. Bir kısmının adı hiçbir bilimsel kaynakta bile geçmeyen bu eserlerin neredeyse tamamı harap durumda. Bizans´a yönelik resmi politikamız yüzünden eserler hakkında araştırmalar yapılmamış,  girişleri beton duvarlarla kaplanmış. Fatih Belediyesi bu eserleri gün ışığına çıkarmak için büyük proje hazırladı ve çalışmalar başladı.

Ersin KALKAN

Size eğer “başka İstanbul yok” derlerse sakın inanmayın. Yeni bir İstanbul daha keşfedildi. Hem de şimdikinin hemen altında gizli bir İstanbul. Yüzlerce yıldan beri toprak altında, üstünde durmaksızın ağırlaşan yükü kaldırmak için çaba sarfeden, ayakta kalmaya çalışan bir başka İstanbul. Yani sarnıçlar, ayazmalar, dehlizler, mahzenler, yeraltı kiliseleri ve eski su yolları.

Tarih kitapları yeraltı kenti hakkında oldukça ketum davranmış. Yerüstündeki Bizans ve Osmanlı eserleri hakkında, çeşitli dillerde ayrıntılı bilgiler bulmak mümkün. Ama yeraltında kurulan ikinci kentin üstü sadece toprakla değil sırlarla da örtülmüş durumda.

Örneğin, Balat´ta Mehtap Sineması´nın hemen arkasında bulunan dehlizler hakkında başvurduğumuz tüm yerli ve yabancı kaynaklarda sayfalar yüzümüze kapandı. Oysa çocukluğu o bölgede geçmiş olan tüm İstanbullular, eldeki tüm tarih kitaplarından daha fazla bilgiye sahiptir. Çocukken yaptığımız ilkel meşalelerle karanlık dehlizlere girip saatlerce yol aldığımızı hatırlarım. Yolumuzu kaybetmemek için belimize ipler bağlayıp çıktığımız bu keşif gezilerinde önümüzde durmaksızın uzanan yollara, geniş avlulara, birbirinden kalın dövme demir kapılarla ayrılmış galerilere, ansızın çatallanan koridorlara bir yığın anlamlar yüklerdik. Bu dehlizlerin ucu nereye varıyor bunu bir türlü öğrenemedik. Çünkü ya meşalemiz tükeniyor, ya ipimiz yetmiyor ya da korkularımız galebe çalıyordu.

KİLOMETRELERCE UZANAN TÜNELLER

Fenerli ve Balatlı yaşlı Rumlar, yukarda girdiğimiz dehlizin bir ucunun Tekfur Sarayı´na vardığını, bir ucunun Haliç´te, diğerinin Marmara´da denize ulaştığını, bir kolunun da Anemas Zindanları´nda nihayet buluduğunu söylerlerdi. Cibali, Ayakapı, Kocamustafapaşa ve Kiremit Caddesi´ndeki dehlizleri de düşünecek olursak demek ki İstanbul´un altı birbiriyle kesişen yollarla kaplı. Bu dehlizlerin Bizans döneminde güvenlik geçişleri ve gizlenmek için kullanılmış olması muhtemel. Haliç, Marmara ve Suriçi´ne kadar ulaşan bu tünellerin şehrin dışına çıkmak için askeri ve siyasi amaçla yapıldıkları da düşünülebilir. Zaten Ayvansaray´dan Yedikule´ye kadar askeri amaçla açılmış, Osmanlıların “lağım” diye adlandırdıkları taarruz tünelleri hala mevcut.

Bu tünel girişlerinin neredeyse tamamı, bundan yirmi yıl kadar önce çeşitli gerekçeler gösterilerek beton duvarlarla kapatıldı. Dönemin arkeologları kazı yapmak için İstanbul´dan kalkıp yüzlerce kilometre uzaklardaki ören yerlerine giderken, hemen üniversitelerinin altındaki hazineleri görmezden geldiler. Oysa hergün ders vermek, evlerine gidip gelmek için aşındırdıkları yolların bazı noktalarına topuklarıyla kuvvetli bir şekilde vursalar, yankısın kilometrelerce öteye geçtiğini fark edebelerlerdi. Ama o dönemde Bizans´a dokunanın eli yandığı için sadece Prof. Dr. Semavi Eyice ve Prof. Dr. Ekrem Akurgal´ın etrafına toplanan birkaç cesur bilimadamı “Konstaninopol” hakkında çalışma yürütmekteydi.

Hem devletin resmi politikaları, hem de bilim çevrelerinin ilgisine mazhar olamayan bu eserler zamanla harap oldu. Vakıflar Genel Müdürlüğü´nün idaresi altındaki yapıların birçoğu hurdacı, tornacı, demirci gibi esnafa kiralandı ya da kimyevi madde ve kereste deposu olarak kullanıldı. Yaklaşık ikibin yıldan bu yana ayakta kalmayı başaran bu eserler son kırk yıl içinde kuruluşlarından bu yana yaşadıkları en büyük felaketlerle karşı karşıya kaldılar.

SARNIÇTI MARANGOZHANE OLDU

Bu yapıların büyük bir bölümü Fatih ilçesi sınırlarında bulunuyor. Fatih Belediye Başkanı Sadettin Tantan, bir yıldan bu yana bu eserleri gün ışığına çıkarmak için bir çalışma başlattı. Başkan Tantan´ın Başdanışmanı Doç. Dr. Fikret Evci, tüm ilçeyi dolaşarak bu eserlerin yerlerini tespit etti. Mülkiyet durumlarını inceledi. Bu tespitler sonucunda belediye kendi imkanları ölçüsünde ilk olarak Cibali Seferikoz Camii altındaki büyük sarnıcı açtı. Bu sarnıç bugüne kadar ortaya çıkarılmış olan en büyük su toplama yapılarından biri. Ayrıca sarnıç bünyesinde nerelere açıldığı henüz belirlenemeyen tüneller ve galeriler bulunuyor ki bu, eserin başka bir amaçla da yapılmış olabileceğini akla getiriyor.

Seferikoz´dan sonra Zeyrek ve Haliç Caddesi üzerindeki üç sarnıcı da açtıran Başkan Tantan, geçtiğimiz Pazar günü Yavuz Selim Sarnıcı´nda bilim ve turizm çevrelerine bir davet verdi. Bu davetin mekanı olan sarnıç Vakıflar tarafından bir marangoza kiralanmıştı. Bir yanda, ahşap tornaları, çekiçler, çiviler, zemini plastik marleyle kaplanmış bin beşyüz yıllık bir eser, duvarlarında olur olmaz yerlere açılmış pencereler, mermer sütunlarda oyuklar… Tantan, yeraltı İstanbul´unun ne halde olduğunu gözler önüne serebilmek için misafirlerini burada ağırlamıştı. Programını açıkladı: İlçenin altındaki tüm yapılar, en kısa zamanda gün ışığına çıkarılacak. Ama belediyenin olanakları sınırlı. Turizmciler, bilimadamları, Vakıflar, şirketler, Kültür Bakanlığı ve Maliye destek verirse bu proje gerçekleşebilecek. Bu eserlerin bir kısmı eğitimin hizmetine sunulacak. Seferikoz Sarnıcı´na şimdiden Mimar Sinan Üniversitesi talip. Zeyrek´tekileri turizmciler istiyor. Eğitim Gönüllüleri Vakfı yetkilileri, uygun olan yapılarda eğitim birimleri açabileceğini ifade ediyor.

Bu proje oldukça geniş. Sayıları 50 civarında olan ayazma onarılmayı bekliyor (Bunlardan bir kısmı iyi durumda ve ziyaretçilerin görüşlerine açık). 20 sarnıç vandalların elinden kurtarılacak, 8 dehliz açılacak, 6 mahzen temizlenecek. Bunlar tamamen gerçekleştirilirse İstanbul, günler boyu gezmekle bitmeyecek ikinci bir turizm alanına sahip olacak.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski